Demek

Uyanamıyorum.

Eskiden, saatler ne zaman ileri geri oynasa, 1 hafta zorlanırdım. Bugün görüyorum ki, kışın karanlığında, o 1 saat resmen gece ile gündüz kadar fark yaratıyormuş hayatımızda.

Sabah 6:30 civarında uyanmaya çalışıyoruz. Dodo gece karanlığında yola çıkıp okula gidiyor. 7:30 gibi Lulu’yu servise indirdiğimde hala gün doğmamış oluyor. Beni de bir kasvet kaplıyor, sabah kasvetinin cezasını akşama kesiyorum, geç yatıyorum.

Uyanamıyorum.

Bu sabah geç kaldık. Hızla hazırlandık, fırladık, taksiyi yakaladık. Oh mis gibi, sıcacık oturduk ve Lulu okula yetişti. Ben de oradan işe devam ediyorum. Şoför Bey pek konuşkan, ben hala kasvet yüklü.

“Kaçıncı sınıfta çocuk?” ile başlattığı muhabbete, nezaketen “Sizde çocuk var mı?” diye yanıtlamamla birlikte, Şoför Bey’in genel hayat hikayesi de yayıldı arka koltuğa. Tek oğlu varmış, eşi kariyer yapacağı için ikinci çocuk yapmamışlar, tek çocuklarının üzerine titriyorlarmış, Emirgan’da devlet okulunda okuyormuş, 16 yaşındaymış ve geçen yıl değişim programıyla 1 hafta Finlandiya’ya gitmiş.

Bu noktadan itibaren ben çocuğun Finlandiya deneyimini merak edip “Aa neler yapmış, beğenmiş mi, nereleri görmüş,….” sorularını sıralarken Şoför Bey takıldı.

-Sabahları bizim gibi kahvaltı etmiyorlarmış, bir dilim ekmek, bir kahve tamam! Demek en güzel yemekler bizde, demek bizim mutfak gibisi yok, demek yemek yemeyi bilmiyorlar…

Ben sakince müdahale etmeye çalışıyorum, kendimi cümlelerin arasına sıkıştırıyorum olabildiğince. “Evet genelde Avrupa’da uzun kahvaltı kültürü bulunmuyor ama her yerin güzel yemekleri var tabi..”

-Yok, kahvaltıları yok işte. Demek en güzel mutfak bizim. Ben gitsem kesin aç kalırım, seçerim, yiyemem her şeyi, demek en güzel yemekler bizim. Demek en güzel yemekleri biz yiyoruz.

1-2 cümle daha kurmaya çalışıyorum ama nafile..

-Hem turistler de bayılıyor bizim mutfağa, gelince çok beğendik diyorlar, demek onlar da görünce anlıyor, en güzel mutfak…

Dayanamıyorum Şoför Bey’in ülkede tutunacak bir şey bulamayıp bizim mutfağı göklere taşımasına, oğlunun koskoca Finlandiya deneyiminden yalnızca, tatsız ve yetersiz kahvaltı detayının fırlamış olmasına,

“Her yerin kendine özgü lezzeti, tadı var. Açık olmak lazım. Elbette bizim mutfak çok güzel ama EN GÜZEL olmak zorunda değil, denemek lazım, yeni şeyler deneyebilmek lazım, belki seversiniz.”

O anda, bir de ‘adam başka şeyler ima ediyorum sanmış mıdır acaba’ endişesi kaplıyor içimi, neyse varıyoruz ofise, hop iniyorum teşekkür edip Şoför Bey’e.

Yemek konusu benim için önemli. Herkes her şeyi sevecek diye bir şey yok elbet ama değişik mutfakları, değişik lezzetleri denemeye açık olmanın, zihin açıklığıyla doğrudan ilişkisi olduğuna inanıyorum. Yediği konusunda hassas olan, yeni bir şeylerin tadına bile bakmaya açık olmayan kişiler duymaya, empati kurmaya, fark etmeye, hakkını vermeye, farklı şeylerden mutlu olmaya da açık olmuyor diye düşünüyorum.

Demek Fernando Pessoa’nun dün denk gelip okuduğum ve aklıma takılıp kalan sözü doğru,

“Mutsuzluğunun farkında olmayan bunca insanın mutluluğu beni ürpertiyor.”

 

 

 

Demek’ için 11 yanıt

Add yours

  1. Didos gunaydiiiin! Bende tam italyada tek basima kahvaltimi ediyordum, ne okuyayim diye dusunuyordum, yazini gorduuum mutlu olduuuum! Ayni andada okurken yediklerime bakiyordum 😊Aynen dusunuyorum didoscum, deneme istegi, baska kulturlere acik olmak, yane yemeklerede acik olmak mutluluk veriyor, cok cok opuyorum 😘😘😘😘

  2. Günaydın Didemcim😊
    Bir solukta okudum.Pek keyifli yazmışsın. Okurken kendi kendime cevaplar yetiştirdim şoföre😂😂 O karanlık sabahlarda -Almanya’da keza öyleyiz- insan kahveden başka birşey istemiyorki! Çay seremonisi.. demlenmesini beklemek falan ancak pazar sabahlarının lüksü.Duşa girerken düğmeye bas, çıkınca kahven hazır. Onu içerken siyah ekmeğe reçel sür.Bitti.
    Burada en yakın arkadaşım Elina ve Finlandiya’lı annesi sayesinde kültürleri ve yemekleri, Iskandinav stili hakkında fikir sahibi oldum. Bayıldım! Sadeleştim! Ilk fırsatta görmeye gideceğim.

  3. Ama adam haklı; en güzel yemekler bizde 😀 😉

    Ay Allah hepimize zihin açıklığı versin. (Bu söz de beni çocukluğuma götürdü. Her sabah okula giderken annem arkamdan “hadi Allah zihin açıklığı versin” derdi. Büyüyünce anneme kızdığımı hatırlıyorum, “şu lafı yıllarca söyleye söyleye açıldı kaldı işte zihnim, iyi mi oldu böyle” diye :)))

    Çok keyifle okudum, teşekkürler.

      1. 🙂 Kanadalı bir dostum çok eleştirirdi bu yönümüzü. “Siz Türkler mutfağınıza öyle bağımlı bir haldesiniz ki başka lezzetler denemeye hiç niyetiniz yok” derdi. Genel olarak bu durumdayız sanki.

dido için bir cevap yazın Cevabı iptal et

WordPress.com'da Blog Oluşturun.

Yukarı ↑